Selçuklu mimarisi 11. ve 13. Yüzyılları arasında Anadolu’ya girişten sonra kendisini göstermiş ve günümüze kadar bozulmadan kalabilen örnekleriyle tarzını ve sanatını belirgin olarak göstermiştir. Anadolu Selçuklu ve Büyük Selçuklu dönemlerinde ortaya çıkan bu mimari tarzın genel adı ise Selçuklu Sanatı olarak adlandırılmaktadır. Bizans, Ermeni ve İran sanatında da oldukça etkilenen ve İslam figürlerini büyük ölçüde içinde yaşatan Selçuklu mimarisi son derece önemli özelliklere sahiptir.
Selçuklu Mimarisi Köşe Taşları
Selçuklu mimarisi temel olarak kesme taş ve taş oymacılığı özelliklerini taşımasının yanı sıra asıl önemli yapısal malzemesi tuğladır. Kırmızı tuğla hem geleneksel süsleme sanatında hem de yapıların imarında kullanılmış ve bugüne kadar birçok örneği günümüze kadar taşımışlardır. Mimarinin en önemli özelliklerini ise medrese ve kervansaraylar üzerinde görmek mümkündür. Dönemin tüm ulaşım ve ticaret yolları üzerinde inşa edilen bu yapılar hem İslam’ın kucaklayıcı imajını hem de Selçuklu imzasını yansıtmaktadır. Cami, çeşme, türbe ve köprü gibi alanlarda da oldukça güzel örneklerin görülebileceği mimari tarzın kendine has özellikleri ve çizgisi bulunmaktadır. Belli başlı önemli eserler ise şöyledir:
İnce Minareli Medrese – Konya
Selçuklu mimarisi içinde en önemli eserlerinden biri olan İnce Minareli Medrese, Anadolu Selçuklu döneminde II. İzzettin Keykavus tarafından inşa ettirilmiştir. Selçuk ile Anadolu Selçukluları arasındaki ayrımı resmileştiren bu yapı taç kapı özelliğine sahiptir. Üstün bir taş oymacılığı sanatı içeren bu kapı Selçuklu Mimarisinde pek görülmemektedir. Günümüzde Taş Ahşap Eserler müzesi olarak kullanılan yapı tüm özellikleriyle halen ayakta durmaktadır.
Gevher Nesibe Darüşşifahanesi – Kayseri
Gevher Nesibe ölüm döşeğindeyken ağabeyi Sultan I. Gıyasettin Keyhüsrev’den insanlara şifa olması için bir merkez inşa etmesini ister. Bunun üzerine Sultan kız kardeşinin ismini taşıyan bu kompleksi inşa ettirmiştir. Selçuklu mimarisi açısından öneminin yanı sıra anlamsal olarak da önemli bir yer edinmiştir. Bugün müze olarak kullanılan eser 1206 yılında hizmete açılmıştır.
Sultan Hanı – Aksaray
Selçuklu mimarisi özelliklerini büyük ölçüde taşıyan ve Anadolu topraklarındaki en büyük Kervansaray olma unvanına sahip olan bu dev yapı son derece görkemlidir. Mükemmel derecedeki işlemeleriyle dikkat çeken taç kapısı son derece özelliklerle doludur. 4800 m2 alana sahip kervansaray içerisinde bir Pazar ve mescit de barındırmaktadır. Aleaddin Keykubat 1229 yılında bu kervansarayı yaptırırken kendi hükümdarlığının kucaklayıcı yapısını da sergilemek istemiştir. Uzun süre kapalı kalan yapı günümüzde restore edilmekte ve yeniden ziyarete açılmaktadır. Son derece önemli hatlara sahip yapı Selçuklu sanatını oldukça güzel yansıtmaktadır.
Burma Minareli Camii – Amasya
Minare süslemeciliği sanatında oldukça etkili eserlere yer veren Selçuklu mimarisi bu örnekle de kendisini göstermektedir. Adını minarenin yapısından alan yapı son derece incelikli bir sanat anlayışına sahiptir. Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde Vezir Necmettin Ferruh Bey ve kardeşi tarafından yaptırılan camii şerif 10 yılda inşa edilerek 1247 yılında tamamlanmıştır. Evliya Çelebi bu yapıyı “Mahkeme Camii” diye adlandırmaktadır. Ayrıca cami içinde klasik Selçuklu motiflerini barındıran sekizgen bir türbe de bulunmaktadır.
Çifte Minareli Medrese – Erzurum
Anadolu’nun en büyük medresesi olan Çifte Minareli Medrese taş işçiliğinin en görkemli özelliklerini taşımaktadır. Günümüze kadar sağlam durabilen ve halen ziyaret edilebilen bu görkemli yapı Erzurum’un simgelerinden biridir. Tüm Selçuklu mimarisi özelliklerini taşıyan yapı son derece görkemli ve sanatsal tarzda inşa edilmiştir. Sultan Aleaddin Keykubat’ın kızı Hüdavent Hatun tarafından 1253 tarihinde yaptırılmıştır.